Herkese selam! Bugün itibariyle Netflix'te yayına giren Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü? filminin yorumuyla sizinleyim. Bu filmi fragmanı ilk çıktığı andan itibaren heyecanla beklediğimi belirtmek isterim. O zaman başlayalım. Öncelikle size filmin konusunu anlatabilmek isterdim ama ben pek bir konu göremedim açıkçası. Ama internette yazana göre Gülseren'in hayatının acısıyla tatlısıyla geçirişi ve Türkiye'nin değişimini anlatıyor diyorlar ben de öyle diyeyim o halde.
Ecem Erkek Türkiye'de başarılı bulduğum kadın tiyatroculardan lakin burada kendini gösterememiş. Yani sahneler çok parça parça ve mantıksız geldi bana. Mesela okuldan atılma sahnesi. Yani okullarda güldürmüyorlar diyor ama birine aldatıldığını, gizli saklı ağladığını söylesen farklı bir tepki vereceğini sanmıyorum. Bence sahne daha farklı bir şekilde olabilirdi. Ben Demet Akbağ versiyonunu izlemedim ama gördüğüm sahneler içerisinde öğretmen gelince ayağa neden kalkıyoruz konusuna değinildiğini gördüm. Bunun neden olmadığını anlayamadım?( Belki atlamışımdır orayı gören oldu mu?)
Tamam burayı anladım diyelim. Bu seferde annesinin tepkilerini bir türlü anlayamadım. Neden hep aynı şeyleri söylüyor? Başka replik mi yok? Dediği şeyler tekdüze ve mantıksız geldi bana açıkçası. Filmin başından sonuna kadar ısınamadım anne karakterine. Bir de annenin "Eee dövdü de n'oldu?" sahnesi fazla basmakalıp geldi bana. Duyguyu hiç verememiş gibiydi. Ki dayak yeme makyajını anlamam da bir 5 dakikamı aldı doğrusu. Makyaj konusuna değinmişken söylemeden geçemeyeceğim dizideki makyajlar hiç olmamıştı. Ecem Erkek'in makyajı dizi boyunca çok ağırdı. Yaşlandırıldığındaki makyajı da ağlıyordu. Daha özenli yapılabilirmiş diye düşünüyorum. Bir de bu dindar dayı, komünist amca, terlik atan anne, işi batıran baba muhabbetlerinden sıkılmadık mı yahu! Ben sıkıldım valla. Hani özgünlük katılsa anlayacağım, sahneler üst üste dizilmişti. Duyguyu almak imkansızdı. Hele o çekilen okuyan hoca sahnesi(ya da kurşun döken) !!! Üzerine çok mu düşündüler merak ettim açıkçası. Hala ben hafızım yok öyle bir şey diyor. Niye savunmuyor? Niye orada?? Hadi karakter hafız yok öyle bir şey. Peki diğer şeyler doğru mu o karakterde?? Bana mantıksız gelen bir şeyi daha sizinle paylaşmak istiyorum. Gülseren karakterinin Tanrı'yla konuşma sahnesinde geçen "Ben Arapça bilmiyorum, seninle Türkçe konuşabilirim değil mi?" kısmı. Cidden gerek var mıydı? Ya da dindar dayıyı rakı almaya göndermeleri mantıklı mıydı? Yani izlerken bende mi bir problem var bu konuşmalar normal mi acaba diye izledim(Yapılmaya çalışılan şey de bu sanırım.).
Filmin güzel yanlarında da bahsetmek isterdim ama pek güzel şey bulamadım açıkçası. Sadece 2000'lerdeki gürültü karmaşa kalabalıklık güzel yansıtılmış diyebilirim. O da birkaç dakikaydı zaten. Koskocaman 2000 yılı yazıp arkaya Yol Arkadaşım sahnesi konulması da oldukça garipti. Kimse fark etmedi mi, bilinçli mi yapılmış anlamadım ben.
Ay son bir şeye de değinmeden geçemeyeceğim. Yılmaz Erdoğan sahneleri çok kötüydü. İzleyeceğim diye canım çıktı. Neden vardı, komik miydi anlamadım. Artık insanların gülmeyi unuttuğundan fala bahsetmek istemiş anladığım kadarıyla...
Ve yazımın sonuna geldik. Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler. Onca film yorumu yazdım ama en olumsuzu bu oldu :( Beklentim yüksek olduğu için mi oldu bu bilemedim. Belki 0 beklentiyle izleseydim daha çok zevk alırdım. Sizin de yorumlarınızı merakla bekliyorum. Hoşça kalın.
Yılmaz Erdoğan'ın çok sevdiğim şiirine buradan ulaşabilirsiniz.
Güzelliğin Portresi film yorumuma buradan ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder